Neden ARÜ Coğrafya?

Neden Coğrafya, Neden ARÜ Coğrafya? – tarihsel ve eleştirel bir bakış

     Coğrafya insanlık tarihi boyunca, insanların yaşamlarını sürdürebilmek için doğal yaşam çevrelerini anlamaya ve onu en iyi şekilde kullanmaya yönelik gereksinimleri nedeniyle, düşünsel alanda en çok ilgi duyulan konulardan birisi olmuştur. Konya, Çatalhöyük kazısında ortaya çıkan (günümüzden yaklaşık 9 bin yıl öncesine ait) ve yöredeki bir volkan patlamasını betimleyen duvar resmi,  yerkürede işleyen süreçlerin insanlık tarihinin ilk yıllarından beri insanın ilgisini çektiğini göstermesi bakımından bunun en somut örneğini oluşturmaktadır.
     Eratosthenes, Ptolemy ve Strabon tarafından yazılan Coğrafya kitapları, yeryüzününün tanınmasına yönelik olan ilginin Antik Yunan ve Roma dönemlerinde de güçlü bir şekilde devam ettiğini göstermektedir. Coğrafya kelimesini ilk kullanan kişi olarak bilinen Eratosthenes, Coğrafya adlı kitabında dünya hakkında kapsamlı bilgiler vermiş ve dünyanın çevresinin uzunluğunu matematiksel olarak bugünkü değere yakın bir düzeyde belirlemiştir. Ptolemy (Claudius Ptolemaeus) coğrafyanın amacını, “yerlerin konumlarını belirleyerek yerkürenin bütünü hakkında bir görüş oluşturmak” olarak tanımlamış ve bağlamda Coğrafya (Geographia) adlı 5. inci kitabında Anadolu, Ermenistan, Kafkaslar, Kıbrıs, Suriye, Filistin, Mesopotamya ve Arabistan çölleri hakkında bilgiler vermiştir.  Amasya doğumlu Strabon, Coğrafya (Geographika) adlı kitabında, Anadolunun coğrafyası ve arkeolojisi hakkında halen günümüzde başvuru niteliğinde geçerliliğini koruyan kapsamlı bilgiler vermiştir.
     16. 17. ve 18. yüzyıllarda, coğrafya bilgisine olan ilgi, Avrupalılar tarafından yeni yerlerin keşfedilmeye başlanması, buralarda koloniler oluşturmaları ve bundan dolayı da bu yerlerin coğrafik özellikleri, doğal kaynakları ve  buralarda yaşayan halkların yaşam biçimleri hakkında yeterli ve güvenilir bilgilere olan gereksinimleri nedeniyle önem kazanmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak, kıta Avrupa’sında ve İngiltere’de 19. yüzyılın başlarından itibaren coğrafyanın bilimsel bir disiplin olarak gelişmeye ve üniversitelerde kurulan Coğrafya bölümlerinde ders olarak okutulmaya başlaması gerçekleşmiştir. Alman doğa bilimci Alexander Von Humbold, Evren (Cosmos) ve tarihçi ve coğrafyacı  
Carl RitterYerküre (Die Erdkunde)  adlı yapıtlarıyla bu gelişimin öncüleri olmuşlardır.  İlk Coğrafya bölümü Almanya da Berlin Üniversitesinde açılmış ve bölüm başkalığına C. Ritter getirilmiştir.
     İngiltere'de 1830 yılında “coğrafik bilimlerin geliştirilmesini” desteklemek amacıyla Londra Coğrafya Topluluğu (Geography Society of London) kurulmuş ve bu topluluk 1859 yılında “Kraliyet Coğrafya Topluluğu (Royal Geographical Society)” adı ile Kraliçe Viktorya tarafından onurlandırılmıştır. Bu kurumun öncülüğünde ve desteğinde Afrika’ya coğrafya araştırma gezileri yapılmış ve Oxford ve Cambridge üniversitelerinde Coğrafya bölümleri kurulmuştur.
     Avrupa’da coğrafya alanında gerçekleşen bu gelişmeler, ilerleyen yıllarda, Amerika Birleşik Devletlerinde de yansımasını bulmuştur. 1851 yılında coğrafya alanında yapılacak keşifleri desteklemek amacıyla Amerikan Coğrafya Topluluğu (American Geographical Society) NewYork’ta kurulmuştur. Bu kuruluşu, 1888 yılında Washington’da kurulan Ulusal Coğrafya Topluluğu (National Geographic Society) izlemiş ve bu topluluğun yayın organı olarak National Geographic dergisinin ilk sayısı 1888 yılında yayımlanmıştır. Amerikan coğrafyası ancak 20. yüzyılın başlarında,  Harward Üniversitesinde mühendislik okumuş olan William Morris Davis’in, özellikle fiziki coğrafya ve jeomorfoloji alanlarındaki katkıları ile büyük bir atılım yapmıştır. Bu arada Amerika'da ilk Coğrafya bölümü 1903 yılında Şikago Üniversitesinde açılmıştır.
20. yüzyılın ilk yarısında coğrafya, geleneksel olarak Fiziki, Beşeri ve Bölgesel coğrafya alanlarında olmak üzere, yeryüzündeki olayların, özelliklerin, süreçlerin dağılımlarını, insan ve doğal çevresi arasındaki etkileşimin doğasını alansal (spatial) ve zamansal (temporal) boyutları ile irdeleyen tanımsal içerikli bir disiplin olarak gelişim göstermiştir.
     Ancak 20. inci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilimsel bilgi anlayışı ve teknolojide gerçekleşmeye başlayan devrimsel değişim, coğrafya kavramının ve bu kavram kapsamında yapılan araştırmaların niteliğinin de sorgulanmasına neden olmuştur. Bu gelişimin sonucu olarak geleneksel coğrafya anlayışında ve yönteminde köklü değişimler gerçekleşmiş ve coğrafya bütünüyle nitel betimlemeye dayalı yerel, bölgesel veya küresel ölçekte bilgi üreten bir disiplin olmaktan çıkarak, insan ve yaşadığı ortam arasındaki etkileşimlerden kaynaklanan sorunlara, nicel ve nitel çözümlemelere dayalı matematiksel informasyon modelleri, nedensellik ilkeleri ve coğrafik sistem analizleri doğrultusunda irdeleyerek çözümler arayan bir disiplin özelliği kazanmıştır. Bu gelişmede genel sistemler kuramının ve istatistiksel analizlerin sosyal bilimlerde ve Coğrafyada yaygın olarak uygulanılmaya başlanmış olması, 14C analizi ile başlayan ve hızlı bir şekilde gelişen radyometrik yaşlandırma yöntemleri,  bilgi işlem teknolojisinin çok yönlü verilerin değerlendirilmeleri ve bilgi işlem ağı yoluyla yaygın bir şekilde geniş kitlelere aktarılabilmeleri konusunda sağladığı olanaklar, uydu görüntülerinin ve uzaktan algılama tekniklerinin veri toplama ve değerlendirme konularında getirdiği yeni açılımlar ve  Coğrafi Bilgi Sistemi yoluyla verilerin çok yönlü olarak değerlendirilebilmeleri etkin olmuştur.
     Politik sınırların farklı olarak belirlenmiş olmasına rağmen, bilgi birikiminin hızla arttığı ve iletişim ağlarının yaygınlığı nedeniyle bilgiye ulaşmanın ve bilgiyi paylaşmanın sınır tanımadığı ve küreselleşme olgusunun yaygın bir şekilde gerçekleşmeye başladığı günümüz dünyasında, insanların yaşamsal alanlarının küresel ısınma, çevresel bozulma ve katlanarak artan nüfus nedeniyle karşılaşabilecekleri karmaşık sorunların çözümüne getirebileceği katkılar bakımından ayrı bir önem kazanmaya başlamıştır.
     Bunun sonucu olarak fiziki coğrafya alanında yapılan öğretim ve araştırmalar iklim dinamikleri, jeomorfoloji (ağırlıklı olarak fluviyal ve tektonik jeomorfoloji), çevre sorunları ve biyoçeşitlik, fosil yakıtlar ve yenilebilir enerji kaynakları, jeoarkeoloji, jeokronoloji, paleolimnoloji, doğal afetler (özellikle su taşkınları, toprak erozyonu, kuraklaşma ve çölleşme), mühendislik jeomorfolojisi, Kuvaterner iklim değişiklikleri ve ortamsal değişimler,  küresel ısınma ve iklim dinamikleri gibi konular etrafında odaklanmaktadır. Beşeri ve Bölgesel coğrafya alanında yapılan öğretim ve araştırmaların odak noktalarını ise ağırlıklı olarak kentsel ve bölgesel sorunlar, planlamalar ve politikalar, küreselleşme ve sorunları, sosyokültürel yapılar ve demografik eğilimler, insanlığın temel sosyoekonomik gereksinimlerini karşılayabilmek için geliştirilecek akılcı enerji politikaları ve yönetimler, ulaşım ve iletişim  gibi  oldukça değişik konular oluşturmaktadır.
     Sonuç olarak coğrafya,  sadece insanların nerede ve nasıl yaşamış veya yaşıyor oldukları veya yerkürenin doğal özelliklerinin neler olduğu konusunda belleğe dayalı ve tanımsal içerikli bilgiler aktaran bir disiplin olmaktan çıkarak, insanların yaşam ortamları ve doğa ile olan ilişkilerinden kaynaklanan sorunlarına çözümler arayan ve bütünsellik (holistic) kavramı kapsamında nitel ve nicel bilgiler üreten bilimsel bir disiplin olma özelliği kazanmıştır. Bu bağlamda coğrafya eğitiminin ve araştırmalarının ilgi alanları Beşeri Coğrafya, Fiziki Coğrafya, Ülkeler Coğrafyası gibi geleneksel coğrafya alanları yanı sıra, Çevresel Coğrafya, Coğrafik Bilgi Sistemleri, Siyasi ve Ekonomik Coğrafya, Uzaktan Algılama, Kentsel ve Bölgesel Planlama gibi konular etrafında da odaklanmaya başlamıştır.
Dolayısıyla coğrafya günümüzde, sorunlara çok yönlü disiplinler arası yaklaşımı ve bütünsellik içeren bakış açısı nedeniyle,  İnsani ve Sosyal bilimler ile Fen ve Mühendislik bilimleri arasında köprü işlevi gören bir disiplin olma özelliği kazanmıştır. Bu özelliğinden dolayı da Coğrafya Bölümü,  eğitim, öğretim, ilgi ve araştırma alanlarının odaklandığı konularının içeriğine göre İnsani Bilimler, Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri veya Yer Bilimleri Fakülteleri/Okulları kapsamında yer almaktadır.
     Bu nedenle Ardahan Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi kapsamında açılan Coğrafya Bölümünde, çağdaş coğrafya anlayışı doğrultusunda kuramsal ve uygulamalı bilgiler ile donatılmış düzeyde  eğitim vermeyi öngören bir program oluşturularak, insanın  yaşadığı doğal çevresi ile ilişkili  sorunlarını, bilimsel etik ve ahlak anlayışı çerçevesinde kavrayan  ve  bu sorunların çözümüne  yönelik nesnel bilgiler üreterek ortak  insanlık mirasına yararlı katkılar sağlayabilecek bireylerin yetiştirilmesi amaçlanılmıştır.